Sakarya Üniversitesi Ortadoğu Enstitüsü (ORMER) Arş. Gör. Mehmet Rakipoğlu vizyon siyasi kalkınma merkezine Türkiye-BAE ilişkileri değerlendirdi. Arş. Gör. Rakipoğlu, Türkiye ekonomisi hakkında şu anki ekonomi modellemesinin sıcak paraya dayalı bir modelleme olmadığını ve daha çok üretim, istihdam ve uzun dönemli yatırımların baskın olduğunu söyledi.
Türkiye’de bölgede İran nüfuzunun yayılmacılığına karşı Araplara destek olunabileceğini ifade eden Rakipoğlu, “Burada İran’ın dengelenmesi mezhepçi bir politik hedef olarak lanse edilmemeli. İran’ın Bağdat, Sana, Beyrut ve Şam gibi başkentler üzerindeki doğrudan, Bahreyn, Suudi Arabistan gibi Körfez ülkelerindeki doğrudan yayılmacı politikaları bilinen bir gerçek.” dedi.
Öte yandan İran’ın Suriye ve Yemen’de araçsallaştırdığı milislerin mezhepçi saiklerle attıkları adımlarında da Türkiye ve Körfez’in ortak endişesi olduğuna dikkat çeken Rakipoğlu, “Bu anlamda Türkiye özellikle Yemen’de, 2015’ten bu yana Suudi Arabistan önderliğindeki koalisyonu lojistik olarak destekliyor” ifadesini kullandı.
Bu durumun Türkiye’nin Yemen’de işlenen insan hakları ihlallerini desteklediği anlamına gelmediğini söyleyen Rakipoğlu, “Türkiye insan hakları ihlalleri işleyen Husilerin darbe ile iktidarı almalarına karşı çıktı. Ankara’nın Riyad ile anlaştığı önemli nokta: Yemen’in toprak bütünlüğü. BAE ile Yemen bağlamında da ortak bir nokta var: Güvenlik tehditlerinin bertaraf edilmesi. Bu noktada Körfez ABD’nin de isteksiz siyasetinin süreci hızlandırması ile Türkiye’den silah ve siha alma yönünde oldukça istekli. Körfez silah tedariki dışında da savunma sistemi, füze üretimi noktasında Türkiye’den yardım isteyebilir. Dolayısıyla bölgesel sorunların çözümünde, Lübnan’da, Irak’ta, Yemen’de Türkiye ile BAE ile kurarak bu sorunların çözülmesi noktasında iş birliği yapabilir” şeklinde konuştu.
Açıklamalarında Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın BAE ziyaretine de değinen Mehmet Rakipoğlu, ziyaret öncesinde İran ajanlarının yakalanmasının önemine dikkat çekti. Rakipoğlu, “Nitekim Suudi Arabistan-BAE ikilisinin ve İsrail’in İran karşıtlığında birleştiğini biliyoruz. Son dönem Ankara’nın normalleşme ajandasındaki ilk üç ülkenin BAE, İsrail ve Suudi Arabistan olması da Türkiye’nin İran’ın dengelenmesi noktasında mezkûr aktörler tarafından stratejik partner olarak görüldüğünü gösterir nitelikte” diyerek devam etti.
Arş. Gör. Rakipoğlu analiz yazısının devamında şu ifadeleri kullandı:
“Birincisi BAE, Covid-19 sonrası ekonomik modellemesini yeniden tasarlamak istiyor. Burada BAE birçok Körfez ülkesi gibi petrole olan bağımlılığını azaltmak istiyor. Bilindiği gibi Körfez ülkelerinin böyle bir vizyon projeleri var ve bu anlamda petrole bağımlı ekonomide petrol dışı üretimin payını arttırmak istiyorlar. Son on yılda BAE-Türkiye arasında petrol dışı ticaret hacmi 90 milyar dolara çıkmış durumda. Ayrıca Türkiye’nin BAE ile ticaret hacmi 2020’de 7,3 milyar dolar iken 2021’de 8,9 milyar dolara çıktı. Dolayısıyla siyasi ilişkilerde problem olmasına rağmen, BAE ile ekonomik ilişkiler sürdürülüyordu. Bu da tamamen pragmatist bir yaklaşımın ürünü. BAE petrole olan bağımlılığı azaltmak için bu bağlamda Türkiye’yi önemsiyor.
İkinci boyut; BAE açısından Türkiye güvenlik tedarikçisi olabilecek bir ülke. Özellikle dronelar, insansız hava araçları (iha, siha) ile Türkiye’nin BAE’nin güvenliğine katkı sağlayabileceği biliniyor. BAE’nin Bayraktar satın almak istediği ve bir takım Türk sanayi ürünü askeri teçhizat sipariş verdiği biliniyor. Hatta Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ziyareti sonrası bu siparişlerin arttığı da iddia edildi.
Üçüncü boyut ise Körfez içi dinamiklerle ilgili. BAE gerek Suudi Arabistan gerekse de Katar ile bir rekabet halinde bulunuyor. Suudi Arabistan ile Yemen’de siyasi bir rekabet var. Bölgede de ekonomik açıdan ticari merkez olma bağlamında bir rekabet var. Türkiye de ticari merkezler, ticaret geçiş yolları açısından önemli. Özellikle Çin’in Bir Kuşak Bir Yol projesinde Türkiye’nin önemli olduğunu biliyoruz, Aynı şekilde BAE’nin de önemli olduğunu biliyoruz. Bu anlamda BAE Türkiye’yi Suudi Arabistan’a ve Katar’a kaptırmak istemiyor. Türkiye açısından da rasyonel tercih. Nitekim Türkiye Körfez’de sadece Katar’a bağımlı kalmak istemiyor. Dolayısıyla BAE’nin Türkiye üzerinde üç boyutlu bir stratejisi olduğunu söyleyebiliriz.”